.
Kırşehir
ÜRDÜN GEZİMİZDEN İZLENİMLER
Prof. Dr. Ahmet Gökbel
Erasmus Projesi Kapsamında Ürdün Gezimizden izlenimler
4. Bölüm.
Otelimizden 11.30 gibi ayrılıp, Yunus Emre Enstitüsüne geçtik. Bugün için özel programımız yoktu. Saat 13’ e kadar Enstitü Müdürü Cengiz Bey ve orada çalışan Türkiye’ den giden öğretmenlerimizle oturup sohbet etme imkânımız oldu. Hem Enstitünün faaliyetleri hem de Türkiye-Ürdün ve Ortadoğu ilişkileri üzerinde görüş teatisinde bulunduk. Türkiye’ ye dönüş uçağımız 15.30 idi. Cengiz bey bizi 13.30 gibi Amman havaalanına bıraktı. Kendisine bu seyahatimiz esnasında gösterdiği fedakârlık ve
yardımları için çok teşekkür ediyoruz. Kendisinden Türkiye’ye ilk gelişinde Kırşehir’e gelmeleri konusunda söz aldık. Türkiye saati ile saat 19’da Ankara’ ya indik. Oradan saat 21.30’da da Kırşehir’e ulaşarak üniversitemiz adına yaptığımız bir seyahati de tamamlamış olduk.
Toplam 4 gün süren Ürdün ziyaretimizden bu ülke ile ilgili genel anlamda zihnimde kalanları ve çeşitli tespitlerimi şu şekilde sıralamak isterim.
1- Ürdün coğrafyası Hz. Ömer zamanında Müslümanlar tarafından fethedilmiş, sırasıyla Emevi, Abbasi, Selçuklu, Eyyubi ve Memluk hâkimiyetine girmiş, Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlının bir parçası olmuş (1516), Birinci dünya savaşı sonrası 1920 yılında İngiltere’nin manda yönetimi altında kalmıştır. 1921 de Emir Şerif Abdullah Ürdün nehrinin doğu tarafında yarı bağımsız bir emirlik kurmuş ve İngiltere 1946 yılına gelindiğinde ise Londra Antlaşması kararları gereğince Ürdün’ün bağımsızlığını tanımıştır.
Ürdün’ nün ilk kralı Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’tır.1951’ de İngiltere tarafından öldürülür ve yerine Talal geçer. Talal’ın krallığı da kısa sürer. Oda görevden uzaklaştırılıp oğlu Hüseyin 1953’ de göreve getirilir.
Kral Hüseyin 46 yıl başta kalır. Onun yerine hayatta iken oğlu Abdullah getirilir (1999). Kral Abdullah babasının İngiliz eşinden olmadır. Bütün eğitimini İngiltere’de almıştır. 20 yıldır krallık yapıyor. Ancak nakledildiğine göre kendi halkının asıl dili olan Arapçayı bile iyi konuşamıyor.
Edindiğim bilgilere göre kralın düzenli bir hayatının da olmadığı anlaşılıyor. Anlatıldığına göre bazen bir hafta 15 gün halkın karşısına çıkmazmış. Bu süre zarfında muhtemelen Avrupa’nın bir ülkesinde veya başka bir mekânda zaman geçirdiği ifade ediliyor. Ama ülkeye hiçbir şeyin olmayacağı belirtiliyor. Gördüğüm kadarıyla Ürdün’de herhangi bir sıkıntı olmaması gerekiyor. Batı dünyası ve İsrail; Ürdün’ün istikrarsızlaşmasını istemiyor. Zira İsrail’in güvenliği onlar için çok önemli.
2- Başta Deaş olmak üzere Ortadoğu’daki çeşitli terör gruplarının önde gelenlerinin Ürdün’ de yaşadığı ancak Ürdün’ de herhangi bir terör olayı görülmediği ifade ediliyor. Anlaşıldığı kadarıyla bir el, burada terör olmayacak diyor. Zira bu ülke İsrail’in güvenliği için oldukça önemli. Hatta 1948 öncesi İsrail’in güvenliği için kurulmuş bir ülke deniyor.
3- Ürdün, %90’ ı Sünni Müslüman %6’da Hristiyan olan bir ülke. Halkın %62’si açlık sınırının altında %15 civarı çok zengin imiş. Irak ve Suriye’ den kaçan zenginler de Amman’da yaşıyorlarmış. İnsanların genel anlamda sağlıksız beslendiği, şeker tüketimini hat safhada olduğu Coca Cola tüketiminin 3-4 yaşındaki çocuklara kadar indiği verilen bilgiler arasında.
4- Ürdün’de Amman hariç neredeyse hiçbir şehrin alt yapısının olmadığı ifade edildi. Bir yağmur yağdığında bütün şehirlerde önemli sıkıntılar çekiliyormuş.
5- Ürdün’ ün yaklaşık %65-70’nin Filistin kökenli olduğu aktarıldı. Filistinliler kamuda memur yapılmıyor ve önemli yerlere getirilmiyorlarmış. Ancak Filistinliler kamuya alınmayınca ticarete yönelmişler. Eğer böyle giderse ilerde bu ülkede ticaretin tamamen Filistinlilere geçeceği ve bunların ekonomiye hâkim olacakları görüşü hâkim.
6- Ürdün’de belli aşiretler var. Kamuda ki bütün memuriyetler bu aşiretlere paylaştırılmış. Ürdün’ ün 8 milyona yakın nüfusunun 3 milyon civarının devlette çalıştığı ve büyük çoğunluğunun da bu aşiretlerden olduğu ve böylece bu aşiretlerinde gönüllerinin yapıldığı ifade edildi.
7- Başta Ürdün olmak üzere Ortadoğu iyi çalışılması lazım. İngilizler ve Fransızlar bu bölgeleri her yönüyle tezler yaptırıp çalıştırmışlar. Ürdün’ü veya Ortadoğu’daki diğer ülkeleri kendilerinden daha iyi biliyorlar. Osmanlıdan sonra bu bölgeye çok yakın olmamıza rağmen çok uzak kalmışız.
Bizim akademisyenlerimiz hangi türden olursa olsun yurt dışı deyince Avrupa’yı biliyor. Bu bölgeden uzak kalınmış. Türkiye’de Ürdün’ü iyi bilen veya Ortadoğu’ya hâkimiyeti olan ve Arapçayı iyi kullanan kaç bilim adamımız var?
Biz uzak durdukça onların bize yaklaşmasını beklemeyelim. Osmanlı’da 400 yıl kalmış bu topraklara biz uzak durmaya devam ederken İngilizler, Fransızlar ve Amerikalılar çok yakınlar ve oradalar. Biz bu bölgeyi 400 yıl yönetmişiz ama batılılar Osmanlı sonrası bizden uzaklaştırmayı başarmışlar.
Hala Ürdün tarih kitaplarında Osmanlı tarihi (400 sene) bir paragrafla geçiştiriliyor.
8- Son 15 yıldır Türkiye’nin bölgesinde ve Dünya’da ön plana çıkması, Ortadoğu insanın dikkatini Türkiye’ye çevirmiş durumda.
Genel olarak Ürdünlüler Türkiye’yi seviyor. Konuştuğumuz her bir Ürdünlü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ dan söz etmeden geçmiyor. Bu sevindirici bir durum.
9- 2018 yılında Türkiye’de vatandaşlık elde etmek için yapılacak yatırım miktarı 250 bin dolar seviyesine indirilince son bir senede Türkiye’den ev almak isteyen ve bu alanların sayısında büyük bir artış yaşanmış. Bu da yine Ürdün insanın Türkiye’ye ne kadar pozitif baktığının göstergesi.
10- Ürdün’de 40 üniversite var. 10 tanesi devlet diğerleri özel. Özel üniversiteler pahalı olduğu gibi devlet üniversiteleri de pahalı.
Bu nedenle bu bölgeden gerek lisans gerek lisansüstünde okumak için Türkiye’ye çok öğrenci çekilebilir. Ancak bunun için çaba sarf edilmesi lazım. Bu bölgeyi özellikle sosyal bilimlere ait branşlardaki hocalarımızın daha çok ziyaret etmesi gerekiyor. Üniversite yöneticilerimizin yine buradaki üniversitelerle iş birliği yapması lazım. Bütün bunları batılılar yapıyor. Ama bölge insanının gönlü Türkiye’den yana. Türkiye orada olmaz ise çocuklarını batı ülkelerine gönderiyorlar.
Romanya ve Bulgaristan gibi Doğu Avrupa ülkeleri bile bilimsel anlamda Ürdün’le bizde daha fazla ilişki kurmuşlar. Birçok Ürdünlü buralarda eğitim öğretimini tamamlamış. Son Yıllar hariç Cumhuriyet döneminde bizim bu bölge ile ilişkilerimiz çok alt düzeyde kalmış.
Türkiye’ de yabancı dil olarak sadece İngilizceyi ön plana çıkarmamız yeterli değil. Arapça, Çince ve Rusçayı’ da yaygınlaştırmamız gerekiyor. Buna karşılık ülke olarak gittiğimiz her yerde isteyenlere Türkçeyi öğretmemiz lazım.
Son yıllarda Yurt dışında açtığımız Yunus Emre Enstitüleri bu görevi yapmaya çalışıyorlar. Yurt dışına çıktığım ve Yunus Emre Enstitülerinin bulunduğu her yerde bu çabayı görüyorum. Bu memnuniyet verici bir durum. Ayrıca yurt dışında Türkiye’ ye gelip eğitim öğretimini Türkiye’ de tamamlayan öğrenciler de ülkelerine geri döndüğünde hem dil hem de her yönüyle bizim fahri temsilcilerimiz olacaktır.
11- Yine Ürdün’ den aldığım bilgilere göre, Türkiye’nin yurtdışından burslu olarak getirdiği ve seçtiği öğrencileri de stratejik olarak seçmesi gerektiği isteniyor. Zira Ortadoğu’dan öğrenci
daha iyi olacağı düşüncesi hâkim. Örneğin Ürdün’den getirilecek ve burs verilecek öğrenciler Tıp, Eczacılık ve Mühendisliklerde okuyacak bölümler yerine sosyal bilimlerdeki bölümlere getirilmeli. Örneğin doktor, eczacı ve mühendis yaptığımız Ürdünlüler gidip kendi ülkelerinde çalışmıyorlar ve öyle imkân da bulamıyorlar. Verilen bilgililere göre sadece Suudi Arabistan’da çalışan Ürdünlü doktor ve mühendis sayısı 200 bin civarında imiş. Suudi Arabistan’da bu çalışanları yeri geldiğinde Ürdün’e karşı koz olarak kullanabiliyormuş.
12- Son olarak söyleyeceğim de şu ki, Türkiye’ye gelen yüksek lisans ve doktora öğrencilerine verilen tezler yine çok stratejik verilip, ülkemiz için faydalı olacak konular seçilmeli ve öğrencilerin kendi ülkelerinden bir konu çalıştırılmalı diyor bu yazımı da burada noktalıyorum.
.