Kırşehir
CACABEY CAMİİ VAKFİYESİ
Mehmet Emin Turpçu
Kırşehirin tarihi mirası, kimliği, buluşma merkezi, şehre gelen misafirleri gezdirdiğimiz yer Cacabey Cami. Daha önce yetkililere akibetinin ne olduğunu sormuştuk. Şimdi tekrar hatırlatıyor, tarihde ki belgesini takdim ediyoruz. Kırşehir Vakıfları üzerine çalışması olan Faruk Şahin’in Cacabey’in vakfiyesi ile ilgili belge bizleri biraz daha duyarlı olmaya zorluyor. Zira vakıf geleneği bizim inancımızda var. Bu günlere kadar ulaşmış toplumsal uzlaşma kültürümüzün somut örneği, geleceğe bırakacağımız kutsal emenetlarden olan Cacabey Camisinin Vakfiyesi ile ilgili yapılan tercüme incelendiğinde yetkililerin ve bizlerin üzerine bir sorumluluk yüklediğini görüyoruz, zira bu hayır amaçlı kurumun yaşatılmasında bizlere düşen vakıf şartlarına riayet etmek. Bazı ortamlarda Cacabey Camisinin ibadete kapatılarak müze olması konusunda görüş bildirenler var. Cacabey’e ait vakfiyenin sonundaki cümle hepimize manevi sorumluluk yükler. ’’Her kim bunları işittikten sonra değiştirmeye çalışırsa günahı o kimseler üzerine olsun’’ bu cümle adete beddua niteliğinde, takdir bunu işitip bir şeyler yapmayanıdır.
Cacabey Vakfiyesinin Tercümesi 1 Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan 1989 numaralı defterin 283 sahife ve 55. sırasında kayıtlı Kırşehir’de Cebrail bin Merhum Behaüddin Cacabey Vakfına ait Hicri 670-Miladi 1272 tarihli Arapça vakfiyesinden sadeleştirilerek çıkarılmış surettir.
Vakfiyelerdeki tüm giriş bölümlerinde olduğu gibi Allah’a hamd, sena ve onun yüceliğini ortaya koyan ifadelerle başlanıp, Peygamberimize salât ve selamlarla devam edilmiştir. Bundan sonraki bölümlerde vakıf kuranlara dua edilip giriş kısmı tamamlanmıştır. Uzunca dua bölümünün ardından vakfa ait yerler sınırları ile beraber belirtilmiştir.
Daha sonra ise devamla yapılması gerekenler şöyle sıralanmaktadır:
“Vakfedilen yerlerin tamiri, buralara hasır, zeytinyağı, mum, odun, kap kacak alındıktan sonra fazlasının dörtte biri vâkıfın evladına, diğer kısmı ise; Medresedeki başöğretmene 200 dirhem, talebelere, medresedeki hatibe senede 480 dirhem, medresedeki muarrife 460 dirhem, vâkıfın türbesinde Kur’an okuyan hafızlardan her birine 18’er dirhem, medresenin yanındaki mescidin imamına senede 1000 dirhem, gelip gidenlere yemek, ekmek vs. için günlük 8 dirhem verilmesi… ” diye devam eden bölümlerde sıralananlara, vakfiye şartına uygun olarak verilmesi istenmiştir.
Vakfiyenin son bölümde ise: Vâkıf, kimsenin ondan kurtulamadığı ölümle karşılaşıncaya kadar mütevelliliğe kendisini, kendisinden sonra bir batın (nesil) arkasından diğerleri olmak üzere, erkek evladından en müstahak ve ehliyetli olanına tahsis etmiştir. Evladından birinci nesilden geleni öldükten sonra, onun yerine geçebilecek çocuğu olduğu takdirde gerek erkek ve gerek kız olsun, mütevellilik ona ait olur. Birinci göbekten gelen evladından olan mütevelli öldüğü zaman arkasında evlat bırakmadığı takdirde, mütevellilik onun erkek kardeşlerine geçer. İkinci ve üçüncü göbekten gelenler de aynı hükme tabi tutulur. Vâkıfın erkek evladı neslinden kimse kalmadığı takdirde, mütevellilik vâkıfın kızlarına geçer. Kızlarından gelenlerin nesilleri kesilir ve onlardan kimse kalmazsa, mütevellilik hakkı, vâkıfın azatlılarına, yukarıda anlatıldığı gibi sırası ile onların evlatlarına intikal eder. Azatlıların nesilleri kesilip onların evladından da kimse kalmazsa, mütevellilik hakkı Allah tarafından korunmuş olan Kırşehir Kadısına geçer. Vâkıfın mütevelliliği hak ettiği evladından biri öldüğü zaman arkasında evlat bıraktığı takdirde, ister erkek ister kız olsun mütevellilik onun hakkıdır. Mütevelli, arkasında erkek evlat bırakmadığı takdirde, mütevellilik kızlarının hakkıdır.
Onların nesilleri kesilirse, yukarıda anıldığı gibi azatlılarına ve onların evladına, yukarıda bildirilen tertip ve düzen üzere bir batından diğerine intikali gerçekleşir.
Bunların neslinden de kimse kalmadığı takdirde, vakıfların gelirlerin hepsi de vakfedilen mülk ve topraklara ait olur. Vakfedilen bu toprak ve mülklerin hepsi de harap olup eski hallerine gelmesi imkânsız bir hale gelirse, vakıfların gelirleri, o bölgenin yoksullarına verilir.
Adı geçen vakıf ki Allah onu daima yükseltsin ve onun hayırlı işlerde düzenini, işini kolaylaştırsın. Sınırları gösterilen mülkleri tayin edilen yerlere şer’an, sahih ve ebedi olarak vakfetmiştir ki, bu mülkleri satmak, bağışlamak caiz değildir. Bu mülkler hiçbir suretle miras olarak elden ele de geçmez. Bu amacın dışında kullanamaz. Son bölümde ise dua ve temenni ile vakfiye sona erer:
‘’Vakıf, Allah onu daima hayırlı yoldan ayırmasın ve onun hayırlı işleri kolaylaştırsın, sınırları gösterilen ve tavsif edilen mülkleri hayır versin. Her kim bunları işittikten sonra değiştirmeye çalışırsa günahı o kimselere aittir. Ve onların üzerine Allah’ın, meleklerin ve insanların laneti olsun.’’
Vakfiyenin diğer nüshalarında da benzer ifadeler geçmektedir. Vakfiyenin asıl tercümesi 1944 yılında Ali Sami Yücesoy tarafından yapılmış olup, aslının aynı olduğu tasdik edilmiştir.(Tercümesi bugün Vakıflar Genel Müdürlüğünde bulunmaktadır.)
.
.