Kırşehir
ÇOK YÜZLÜLÜK MODA OLDU
Mehmet Emin Turpçu
Sınanmadığımız bir acı üzerine konuşmak her zaman kolaydır.
Bazen insanlar kendi aralarında konuşurlarken, ikiyüzlü insanlardan bahsederler.
Bu insanların ne kadar kötü olabildiklerini söyleyip, neler yapabileceklerini görüp, hayrete düştüklerini anlatırlar birbirlerine.
Yana yakıla dertleşirler.
Şimdi göremiyoruz değil mi o ikiyüzlülerden dert yananları!
Yok, göremezsiniz, çünkü artık ikiyüzlülük kalmadı, çok yüzlülük moda gibi.
Her ortama uyum sağlamaya çalışan, her nabıza göre şerbet vermeye çalışan bir içtimaı kalabalık.
Arkadaşlıkları, dostlukları menfaattan ibaret gören, saman altından su yürüten, kurulan en ufak bir ilişkide bile bir bit yeniği arayan, şüpheci, güvenilmez, korkularla bezenmiş bir gençlik ve insan kalabalığı ortaya çıkmaktadır.
İnsanlar o kadar farklı roller üstlenmiş ve bu rolleri o kadar çok önemsemiş ve benimsemişler ki, kim olduğunu, nerden geldiğini, ne için geldiğini, görevinin ne olduğunun bilincinde olmayan, bir türlü anlayamadığınız ruhsuz, hedefsiz insanlarla karşılaşıyoruz.
Bu tipleri günümüz siyaseti içinde daha çok görüyoruz.
Küçük olsun benim olsun diyenler, kendi ali menfaatlerini, çıkarlarını şehrin ve kamunun menfaatinden önde tutmaya çalışanlar, söz sahibi olmak için çapının çok ötesinde görünmeye çalışıyorlar.
İş yoğunluğu stresi içinde insanlar bitkin, kırgın, yorgun, vicdansız ve katı yürekli olmuşlar.
Oysa insan bir gün duracak bir kalp taşıdığının farkında değil.
Bu toplumsal ikiyüzlülük bir yana, çok yüzlülük insanları dengesiz, tutarsız yapıyor. Kimse birbirine güvenmiyor. Kimse kimseyle güler yüz ve tatlı dille konuşmuyor.
Herkes biribirinin kuyusunu kazmaya çalışıyor.
Duygusuz, dengesiz, tutarsız bir takım insanların patavatsız ve yersiz konuşmaları insanları biribirinden uzaklaştırıyor.
Hersek çok iyi, şefkatli, merhametli, alçak gönüllü ama hayat berbat diyemeyiz.
İnsanlar arasına aşılması zor, sarp engeller koyuyor.
Gün geçtikçe insanlar biribirinden uzaklaşıyor ve biribirlerine şüphe ve endişeyle bakıyorlar.
Kimse farkında değil, herkes kendi içinde boğuluyor.
Ailede sevgiyi, saygıyı, şefkati öğrenmeden büyüyor çocuklar.
Bu gidişle anlaşılan gelecek nesiller bizden daha kolay tüketecek yarınları ve güzellikleri, güzel olan erdemleri.
Onlar bakıcılarla büyüyor, sevgi görmeden, kural bilmeden, anne sıcaklığını, şefkat ve merhametini tanımadan.
Farklı etki ve tepkiler arasında bocalayan, her şeyi metadan ibaret gören, artık ne kadar hediye aldığıyla kendisine gösterilen sevgiyi, saygıyı değerlendirip ölçen yeni bir nesil doğacak görünüyor.
Kolay para kazanmanın hesabını kitabını yaparak, kısa yoldan zengin olmanın hayallerini kuran bir gençliğe sahip olacağız bu gidişle. Çağımız ürünlerinin çekiciliği ve tüm tüketiciliğiyle insanımızı ve insanlığımızı öldürüyoruz.
Kimse kimseye güvenemezken, inanamazken nasıl yaşanır, nasıl yaşatılır erdemli bir insanlık.
Doğrusu anlamak zor.
Ancak gençlerimize gereken önemi verirsek, iyi bir ahlak ve aile terbiyesi aşılarsak belki o zaman aileye, devlete, millete, vatana bağlı nesiller yetiştirmeye başlarız.
Şöyle başımızı iki elimizin arasına alarak, bir an tefekküre dalmalıyız.
Neler yapabilirim, üzerime düşen görev nedir? diye, belleğimizi zorlamalıyız.
Yoksa Allah korusun sonumuz iyi olmaz bilesiniz. İnsanlar kırgın olmuş, insanlar yılgın.
Her insan yapmadığı bütün iyiliklerden suçlu olduğunun bilinciyle yaşamalı.
Hep zevk-ü sefa da olmanın yolları aranmamalı.
Adalet kalmamış, insanlar kırılgan.
Aç gözünü insanoğlu uyanmalısın!
Bazı gecikmelerin telafisi olmuyor.
.
.