Kırşehir
HEPİMİZ İYİ BİLİRİZ
Mehmet Emin Turpçu
Hepimiz iyi biliriz ki şu dünyada en kolay yapılan iş, birilerine akıl vermektir, yol göstermektir. En güzel kritikleri yapanlar, kar-zarar grafiği çıkaranlar, ne yazık ki iş uygulamaya gelince, ardına bakmadan tüyerler. Her türlü kötü sözden imtina ettiklerini söylerler, ama aslında en çirkin sözleri sarf ettiklerinin farkına varmazlar.
Konuşurken mangalda kül bırakmayan zat-ı muhteremler, ne hikmetse, aslında her şeyden bihaber olduklarını asla düşünmezler. Düşünemezler, kendilerini öyle şartlandırmışlar ve öyle inandırmışlardır ki. Her türlü çirkin saldırılarda bulunurken, aslında en büyük çirkinliği kendileri yaptıklarının hesabını yapmazlar.
Karşısındakini alaşağı ettiklerini, nefislerini tatmin ettiklerini düşünerek, şeytanla işbirliği yaparak, bıyık altından kıs kıs gülerler. Gülerler de nereye kadar…
Kendinden başka kimseye özgür düşünme hakkı vermeyip, az da olsa onlarında haklı olabileceğini düşünmeyerek, ya da öyle hesaplarına geldiğinden her türlü çamuru atmaktan geri kalmazlar.
Karşısındakiyle konuşurken, dünyayı kendileri yaratmışçasına havalara bürünerek, ne idüğü belirsiz bir takım sıfatlar takınırlar. Rakip olarak gördüğünü, lâf ebeliği yaparak, zor durumlara düşürdüğünde şeytanî bir havayla mağrurlanarak, kasılarak insan olduklarını bir an için unutuverirler. Sonrası için ne durumda olacağını ve ne duruma düşeceğini idrak edemeyerek, her şeyi o andan ibaret görerek, büyük bir ahmaklığın içerisine düşerler.
Delalet mekanizmasının dişlileri arasında sıkışarak çırpınmaya çalışırlar, ancak çırpındıkça daha çok, daha da beter duruma düşmekte olduklarından bihaberdirler. Her soruya ve söze verilecek cevapları varken, insanlıktan, adab-ı muaşeretten, meşveretten, yetişme tarzından, inancından ve ahlâkî meziyetlerinden kaynaklanan bir ağırbaşlılıkla, efendi tavır takınarak, sadece gülümsemekle yetinenlere, içten içe kudurarak eriyip yok olmaktadırlar.
Bir merhaba demekten aciz olan insanların, verdiği her selamın arkasında bir menfaat beklentisi içinde olarak, gerekli ilgi ve alakayı görmediklerinde, her türlü söz ve eylemi yapmaktan geri kalmayanlar çoğaldı ne yazık ki. İkaz edildiklerinde bile burunlarından soluyarak, mutsuzluklarını ve huzursuzluklarını, içlerindeki nefretlerini kusmaktan geri kalmayarak, en alasından yapmaya çalışırlar. Yapılan birçok eylemde ve söylenen sözde, ekâbirlik havalarına bürünmüş olduklarından, hep kendilerinden icazet alınsın düşüncesinde olduklarından, kale alınmadıklarını, pas geçildiğini, bir adım ileride olabileceklerini düşündüklerinden, durumu kabullenmeyerek, içlerine sindiremeyerek, her zemin ve ortamda, hoş ve şık olmayan nahoş söylemler etmeyi bir maharet sanırlar.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar! bilesiniz. Her yapılanın, yanına kar kalmaz! Gün gelir yapılanlar, insanın karşısına dağ gibi dikiliverir. İstesen de, istemesen de, çalışıp çabalasan da, geçebilmen, aşabilmen mümkün değildir. Herkesin burnunun dibinde, çevresinde bu zevatlardan çokça vardır, bilesiniz. Kendinizi ne kadar soyutlamaya çalışsanız da, irtibatı keserek uzaklaşmaya çalışsanız da kurtulamazsınız.
Mademki toplumda iç içe yaşıyoruz, yaşamak zorunda kalıyoruz, muhakkak bir gün karşılaşıp, yüz yüze gelecek ve bir merhaba diyeceğiz. İleride pişmanlık duymak istemiyorsak, ileride yüzümüz kızarsın istemiyorsak, ileride karşılaştığımızda, yere bakmak zorunda kalıp, yerin dibine batmak istemiyorsak insan gibi insan olmaya, ahlaki davranmaya, hak, hukuk, adalet, hakkaniyet içerisinde hareket etmeye azamî gayret ve çaba gösterelim.
Kimin neyi hedeflediğini, kimin neye talip olduğunu, kimin nerelerden ne beklediğini, hangi ihaleyi nasıl kendi payına düşüreceğini hesaplayanlar, bilin ki herkesin gözü sizin üzerinizde.
.
.